Merkeziyetsiz internet bana göre hayati bir gereklilik.
Merkeziyetsiz internetin ne olduğunu açıklamaya başlamadan önce az önceki cümlemde neleri kastettiğimi altını çizerek belirtmek isterim.
İlk olarak merkeziyetsiz internet kullanımı, kişisel olarak inanılmaz faydalı bir şey.
İnternetin kötü yanları olarak düşündüğümüz birçok şeyin aslında internet ile uzaktan yakından alakasının olmadığını söylesem inanır mısınız?
Aslında interneti bizim için zararlı kılan çoğu şey bize verdikleri zararlardan çıkar sağlayan “kapı bekçileri” yüzünden var oluyor. İnternette gezinmek için bu “kapı bekçilerine” muhtaç olmadığımızı kavradığımız anda ise internet çok daha zararsız bir hâl alıyor.
Peki bu “kapı bekçileri” kimler? İnternete girip çıkan herkesten fiilen haraç kesmedikleri için bu yaptıkları organize suç olarak sayılmayan elemanlar kimler? Paranı almayan ama zamanını, enerjini, yaşama sevincini, bilişsel fonksiyonlarını, odak süreni, kısacası sağlığını ve hayatını ödeme olarak senden alan bu kapı bekçileri kim?
Bu sorunun yanıtı tabii ki internette istediğin şeye ulaşmak için geçmen gereken kapılarda saklı.
İnternet aracılığıyla dünya ile bağlantı kurmak ve olan biteni öğrenmek… Genelde bu iş için motivasyonumuz öyle yüksektir ki yaptığımızı fark etmeyiz bile. Zaten çok kolay iş. Bildirimleri kontrol etmek dediğin nedir ki? Üç saniye.
Bir saniye… Bildirimleri gönderen kim? Benim dostlarımın ne yaptığını, sevgilimin benimle ne paylaşmak istediğini, idolümün verdiği son öğütleri, sevdiğim siyasetçinin halkta karşılığının ne olduğunu, sevmediklerimin bugün bana hangi küfürle seslendiğini her gün bana söyleyen kim?
Tahmin edeyim, Instagram? Twitter? Youtube?
Tabii ki TikTok veya ekşi sözlük gibi başka merkeziyetçi platformları da sayabilirim ama laf kalabalığına lüzum yok, anlatmaya çalıştığım şey şu: Bu uygulamalar sizin merakla takip ettiğiniz, heyecanla izlediğiniz, üzerine titrediğiniz veya “dur lan şu lavuğa da bakalım acaba ne halt ediyor” dediğiniz ne varsa toplayıp size sunuyor. Ama bunun için sizden ufak, çok ufak bir şey istiyor.
“Beni kullan.”
“Zaten emin ol daha fazla kullanmak isteyeceksin. Senin için önerdiğim müthiş içeriklere göz gezdirmez misin? Seni düşündüğümüz için o kadar özenle seçip hazırladık, öyle ince eleyip sık dokuduk ki bitmiyor bile. Sonsuza kadar da kaydırsan bitmeyecek.”
“Merak etme, yaptığın şeyin ne kadar boş olduğunu hiçbir zaman sana hissettirmeyeceğim. Hatta öyle ki gerçekten faydalı bir iş yaptığında daha boş hissedeceksin kendini. Gerçeklerle yüzleşmiş olacaksın çünkü.”
“Bu yüzden beni kullan. Böylelikle diğer insanları da esir alabilmek için ihtiyaç duyduğum gücün bir parçası da olmuş olacaksın. Beni bırakmak isteyen insanlara sanki toplumdan soyutlanacaklarmış gibi bir algı yaratmam için sizin gibi figüranlara da ihtiyacım var. En son da oyunuzu Donald Trump’a verirsiniz. Win-win.”
Cambridge Analytica skandalından ve sosyal medyanın beyin kimyanızı ne derece mahvettiğinden daha fazla bahsetmeye gerek duymuyorum. Asgari ölçüde gerekliydi ama benden önce sayısız insan tarafından konuşulmuş mevzular olduğundan uzatmanın anlamı yok. Zaten bu yazıyı yazmak için başka bir nedenim olmasaydı fotokopi makinesi benim yerime hallederdi.
Ama yine de eklemem gereken bir şey var. Abi bu adamlar bizi hâlâ yönlendiriyorlar!
En son ne zaman haber okuduğunuzu sorgulayın. Bir gazeteden, bir haber sitesinden, hadi en kötü televizyondan olsun. Çoğumuz hatırlamıyoruz değil mi? Ülke gündemine dair bilgilerimizi nereden ediniyoruz?
“Instagram Keşfet’te bir sayfada gördüm.”
“Twitter’da falanca hesapta gördüm.”
Bu hesapların sahiplerinin farklı olması, bize bu haberleri gösteren mekanizmanın aynı olduğu gerçeğini unutturuyor. Bu mekanizma herkese farklı haber de gösterebilir, belirli bir kesimden bir haberi esirgeyebilir de… Göze çarpmayacak ölçüde olduğu müddetçe bu platformlar ellerindeki toplumu istedikleri gibi yoğurabilecek güce sahipler ki bunu yapıyorlar da.
Önüne çıkan gönderiler rastgele dizilmiyor, riffle-shuffle ile karılmıyor. Ayrıca sadece reklam görüntüleme yüzdeleri ve beğenilere bakacak kadar masum bir algoritmayla da çalışmıyor. Günde sayısız gönderi görüyorsun zaten. Gerçeği, gerçekten olan biteni, optimal düzeyde senden gizliyorlar veya gözüne gözüne özellikle sokuyorlar. Ruhun bile duymadan onlara seni yönlendirme fırsatını altın tepside sunuyorsun.
Olan yalnızca dopamin sistemine olmuyor yani. Benliğine de bir şeyler oluyor olabilir kısacası.
Bu yüzden çok geçmeden bağımsızlığımızı kazanmalıyız. İnternette ne göreceğimizi seçmek en doğal hakkımız. Peki bunu nasıl elde edeceğiz?
İşe takip alışkanlıklarımızı değiştirmekle başlamamız gerekiyor. Zaman zaman takip ettiğimiz hesapların bile gönderilerini göremediğimiz Twitter gibi boş beleş siteler yerine RSS kullanabilirsiniz.
RSS klasik bir teknoloji diyebiliriz. 25 yıldır var, eskiden çok daha yaygın kullanılırdı ama şimdilerde internette merkeziyet arttığı için eskisi kadar kullanılmıyor. Tabii şu anda bile podcast sistemi tamamen RSS üzerinden çalışır. Hangi podcast servisini kullanırsanız kullanın, dinlediğiniz podcast RSS üzerinden çekilir ve size sunulur.
RSS dürüst bir teknolojidir. Olanı verir, olmayanı vermez. Elinde sonsuz malzeme yoktur, yeni içerik yoksa durur. Sizi müptelası etmeye çaba harcamaz, sizden bir şeyi esirgemeye gerek de duymaz. Bildirim yollar veya tercihen siz kontrol edersiniz, yeni bir şey yoksa çıkarsınız ve hayatınıza bakarsınız. Sizi kancalamak için kıçını yırtmaz, sizi ürün yerine koymaz.
En önemlisi de siz onun istediği gibi olmazsınız çünkü o sizden hiçbir şey istemez, o sizin istediğiniz gibi olur. İstediğiniz şeyin RSS linkini eklersiniz, istemediğiniz hiçbir şeyi görmezsiniz.
İnternet sitelerinin, blog sayfalarının, forumların, Youtube kanallarının, subredditlerin, podcast’lerin yani internetteki neredeyse her şeyin RSS linkini bulabilirsiniz. Bulamazsanız ki düşük ihtimaldir, RSS linki yaratmak da mümkündür. Telefonunuza ve/veya bilgisayarınıza bir RSS okuyucu kurup ilgilendiğiniz içerikleri takibe alabilirsiniz.
Tabii ki merkeziyetsiz internet bundan ibaret değil. Devam yazıları da gelecek. RSS istemcisi nasıl kullanılır, takip etmeye değer site önerileri, dağıtık ağlar ve Fediverse… bu konular hakkında da yazacağım. Şimdilik burada noktalıyorum.
Stay Free as in Freedom!